İLAHİYATÇI YAZAR SAYIN CEMİL KILIÇ'IN KALEMİNE SAĞLIK
İLAHİYATÇI YAZAR SAYIN CEMİL KILIÇ'IN KALEMİNE SAĞLIK
-----------------------------------------------------------------
Okudum düşündüm!
Hep sorardım İslam coğrafyası neden böyle?!
Miladi 680 yılının 10 Ekim günü Kerbela’da büyük bir katliam gerçekleşti. Katliam, İslam toplumunu derinden sarstı. Zira İslam peygamberi Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ve yanındaki 72 yakını, Emevi Arap İslam Devleti’nin halifesi Yezit’in ordusu tarafından Kerbela’da hunharca katledildiğinde İslam’ın doğuşunun henüz 70. yılı idi.
Bir din düşünün ki, doğuşunun üzerinden henüz 70 yıl gibi kısa bir süre geçmişken o dinin peygamberinin çok sevdiği torunu, yine o peygambere iman ettiğini söyleyenler tarafından acımasızca katledilsin. İşte İslam, böyle bir facianın dinidir. İslam, Kerbela çölüne Hz. Hüseyin’le birlikte gömülen mazlum ve mahzun bir dindir.
Gerçek şu ki Kerbela’da katledilen Hz. Hüseyin’in bedeni değildi. Onda simgeleşen İslam’ın ta kendisiydi. İslam, o gün orada aslında 73 kez katledildi. 73 şehidin biri Hüseyin’di, diğerleri ise onun en yakını olan kardeşleri, çocukları, kuzenleri ve yol arkadaşlarıydı. Her birinin şahsında İslam bir defa daha katledilmiş oldu.
Peki neydi İslam? Neden katledildi?
Emeviler Kerbela şehitlerinin şahsında İslam’ı katletmeyi neden çok istediler?
Oysa onlar da İslam’a iman ettiklerini iddia ediyorlardı.
Ne var ki onlar tarihe İslam peygamberi Hz. Muhammed’in en yakınlarını katledenler olarak geçse de bizce onlar doğrudan doğruya dinin kendisini öldürdüler.
Bunu anlayabilmek için İslam’ın, üzerine kurulu olduğu beş ilkeyi iyi bilmek gerek.
Evet; İslam beş ilke üzerine kurulmuştur. Biz buna İslam’ın beş şartı diyoruz.
Apaçık Kur’an ayetleriyle sabittir ki; ilk şart adalettir.
İkincisi emanettir.
Üçüncüsü ehliyet,
dördüncüsü maslahat,
beşincisi ise meşverettir.
Ne oldu?
Şaşırdınız mı?
Yoksa siz namaz, oruç, hac gibi ritüellerden mi bahsedeceğimi sanmıştınız?
Hayır, hayır!
Onlar İslam’ın şartı değildir.
Şart öyle bir şeydir ki o olmazsa onun temsil ettiği sistem de olmaz.
Adalet olmadan İslam olur mu?
Emanete sadakat olmadan İslam olur mu?
İşi ehline vermeden yani ehliyet olmadan İslam olur mu?
Bir şahsın yahut bir grubun değil halkın yararını esas almadan yani maslahat olmadan İslam olur mu?
Danışma, fikir alışverişi, düşünce özgürlüğü ve şurayı ikame etmeden yani meşveret olmadan İslam olur mu?
Dediler ki bunlar olmadan da İslam olur.
Yeter ki namaz kıl ama Muaviye’nin, Yezid’in adaletsizliğine itiraz etme!
Yeter ki oruç tut ama açın, yoksulun halini sorma! Devlet erkanının lüks ve şatafat içinde yaşamasını dert etme!
Yeter ki hacca git ve Kabe’yi tavaf et ama farklı düşünüyor, farklı inanıyor diye zalim iktidarlar tarafından hapse atılıp şehit edilen İmamı Azam Ebu Hanife’leri, çöle sürgün edilip ölüme terkedilen Ebu Zer Gıfari’leri, kılıçla boynu kesilen Hucr bin Adiyy’leri sakın gündeme getirip de fitne çıkarma!
Saraylar yaptılar. Servetlerine servet kattılar. Ezdiler, sömürdüler, yoksulun ve geniş halk yığınlarının iliğini emdiler. Kendileri sözde dünya nimetlerinden alabildiğince yararlandılar da yoksul müminler içinse sadece öbür dünyada cennet hayalini bıraktılar.
Hesap vermediler. Hesabı ahirete havale ettiler.
Sonuçta Hz. Muhammedî ve İslam’ı yerle yeksan edip yeni bir din ürettiler.
Ürettikleri din, “aslında İslam öncesi şirk dininin İslam maskesi giydirilmiş halinden ibaretti.”