İçimiz yandı... Acı... Hüzün ve Hayal Kırıklığı
Haber yazmak hiç bu derece ızdırap yüklü ve zor bir duygu olmamıştı.
Henüz 23 yaşında, hayatının baharında gencecik bir fidanı kör bir kurşun kuruttu. Yüreklere tarifsiz bir acı ve hüzün yükledi. Akın Küçükay; evin tek çiçeği idi. Herkesin umudu vardı onda. Bu güzel çocuğun üzerine hep hassasiyetle titredi ailesi ve yakınları. Nadide bir çiçekti O. Özenle büyütüldü. Gelişti, serpildi, olgunlaştı. Üniversiteyi bitirdi. Askerlik çağı geldi, "vatan borcu ertelenmez" dedi ve askerliğini bitirdi. O, ailesinin geleceği ve umudu, çoçukların Akın abisi, üniversite de Akın Reis, asker ardaşlarının Akın Çavuş'u idi. Adeta Romanlarda resmedilen köyün, kahraman, yağız ve Yiğit delikanlısı olmuştu. Her genç gibi, Umutları ve hayalleri vardı. Ailesinin ve sevenlerinin de Onunla ilgili planları,hayalleri vardı. Ancak kader onu hayattan erken kopardı. Çok sevdiği ve 'ustası' olduğu 'Av merakı' onu hayattan kopardı. Arkadaşının elinde patlayan kurşun, nadide Bir çiçeği soldurdu. Yürüdüler ama hayata yetişemediler. Hülyalarla dolu güzelim Bir hayat söndü. Bir aile yıkıldı. Sonuç olarak; Ne söylense, ne yazılsa boş ve acının tarifi yok. Teselli ise inancımızda, maneviyatımızda gizli. Eğer insanın inancı olmasa bu acıya dayanamaz. İnanıyoruz ki; Allah (cc) insana kaldıramayacağı yük yüklemez. İnanıyoruz ki; Güzel insanların imtihanı zor oluyor. İnanıyoruz ki; Allah sevdiği kullar ile alışveriş yapar. İnanıyoruz ki; Veren de O, alan da O... İnanıyoruz ki; Allahtan geldik ve yine Ona döneceğiz. الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ "Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na döneceğiz."derler. (Bakara 156) Üstat Necip Fazıl ne güzel söylemiş : "Ölüm güzel şey,budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber?..." ALLAHÜ ZÜLCELAL AİLESİNE (AİLEMİZE) VE TÜM YAKINLARINA SABIRLAR VERSİN, MEKANIN CENNET OLSUN GÜZEL ÇOCUK..