Herkesin bir hikayesi vardır...

26 Nisan 2020 - 15:46

1989 yılının sonbaharında, Adana'nın gecekondu mahallelerinden birindeki bir evde genç bir adam yatakta yatan hasta babasının elini tutmuş, diğer elindeki piyango biletine gözlerini mıhlamış, cızırtılı radyodan gelen sesleri dinliyordu...



Reklamlardan sonra başlayan yayın sevgili dinleyenler, şimdi milli piyango idaresince yapılan çekiliş sonuçlarını açıklıyoruz diye devam etti. Numaralar açıklandıkça bir radyoya bir bilete bakan genç adam, sonunda bileti tek eliyle buruşturup attı ve babasının elini bıraktı.

Dışarı çıktığında yağmur yağıyordu. Montunun yakalarını birleştirip hızlı adımlarla bir kaç metre ilerideki başka bir evin kapısına yürüdü. Kapıyı çalıp beklemeye koyuldu.

Kapıyı açan adam onu gördüğüne pek memnun olmamış gibi yine ne var dedi. Genç adam mahçup, yutkunduktan sonra Ragıp amca babamın ilaçları bitmiş, benim haftalığı vermediler henüz, sende varsa…

Ragıp öfkeyle cebinden çıkardığı paraları genç adamın eline tutuşturdu ve bu son, bak bir daha gelirsen gençtir, gururu incinmesin filan demem basarım kalayı dedi.

Elindeki ilaç poşetleriyle eve döndüğünde babasının gözlerini tavanda bir noktaya sabitlenmiş olarak buldu. Çözülen parmaklarından yere düşen poşetin yanından koşarak babasının başucuna gitti. Babası nefes almıyordu. Hüsranla doğrulup yaşlı gözlerini babasının gözlerinin tavanda takılı kaldığı noktaya çeviren bu adam Haluk Levent’ti ..

Babasının vefatından sonra parasızlıktan, kopan tellerini tamir ettiremediği gitarını aldı ve çıktı evden. Antalya’ya gitti. Amacı otellerde filan müzik yaparak geçimini sağlamak, sonra da ünlü bir rock yıldızı olmaktı.

O yıllarda Antalya’ya gidenlerin üçte ikisi aynı amaçla gittiği için maalesef otellerde yer bulamadı. Rock yıldızı olma hayallerine bir virgül koyup geçimini sağlamak için bir pazarlama şirketinde işe girdi.

Köylerde kapı kapı gezip mutfak malzemeleri satan bir ekiple birlikte yollara düştü , düdüklü tencereleri sattıktan sonra boş kalan vakitlerinde tellerini tamir ettirdiği gitarıyla bir beste üzerinde çalışıyordu. O bestenin adı tabi ki Yollarda bulurum seni idi...

Antalya’nın hemen hemen bütün dağ köylerini gezdikten sonra bir gece arabaları yolda kaldı. Ormanın içinden şehre ulaşmaya çalışırlarken bir otelin sahiline indiler.

Bir grup genç sahilde yaktıkları ateşin başında toplanmış ellerinde gitarlar, şarkılar söylüyorlardı. Grupla selamlaştıktan sonra ateşin başında mola verdiler.

Haluk pırıl pırıl gitarlara baktıkça gözleri ışıldıyordu. İş arkadaşlarından birisi bizim Haluk’ta rockçıdır, verin gitarı bakın neler yapıyor şeklinde bir gevşeklik yaptı.

Henüz tamamlamadığı bestesini çalamayacak olan Haluk, gözlerini kapayıp akdenizden gelen rüzgarı dinledi. Çıtır çıtır yanan ateşin büyüsüne kendini kaptırıp vurdu gitarın teline adanalı sanatçı Serhan Kelleözü'nün yazdığı bir şarkıyı söylüyordu ve bu şarkı o günden sonra ne zaman ateş, sahil ve gitar bir araya gelse bir gelenek haline geldi akdeniz akşamları ...

Sahildeki gençler şarkıdan çok etkilendi ve kollarından tutup onu otel müdürünün yanına götürdü. Müdür müşterileri memnun etmek için Haluk’a seve seve sahne vereceğini söylese de başbaşa kaldıklarında O nasıl şarkı lan? yok akdeniz akşamlarıymış ta bir başkaymış ta. Gitte doğru düzgün bir şarkı bul gel, kap sahneyi. Yoksa gözüme görünme dedi Haluk kararlı bir şekilde çıktı odadan.

Bir hafta sonra geri döndüğünde müdürün ona başka bir sürprizi vardı. Elimizde hiç gitar kalmadı, bağlama çalabilir misin ve böylelikle Türk rock müziğinin en sağlam introlarından birine sahip olan Bir yarim olsun isterdim çıktı ortaya...
sen çok yaşa çocuk,desteğini esirgemediği herkes adına                                                    binlerce teşekkür sana.