Haşim Kılıç çok sert konuştu

25 Nisan 2014 - 12:28

Anayasa Mahkemesi'nin 52. Kuruluş Yıldönümü töreninde BaşkanHaşim Kılıç, hükümete ağır eleştirilerde bulundu. Yargıya yönelik vesayet çabaları olduğunu belirten ve çok sert ifadeler kullanan Kılıç, hukuk güvenliğinin kalmadığını, "paralel yapı" ve "çete" suçlamaları ile yargının çökmenin eşiğine geldiğini söyledi. Kılıç, "Yargının karşı karşıya kaldığı şeyin adı 'vicdan yolsuzluğu'dur" dedi. Kılıç, Twitter kararı nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne yöneltilen "gayri millilik" suçlamasını ise "sığlık" olarak niteledi.

Törenin başlamasıyla birlikte önce yeni üye Hasan Tahsin Gökcan yemin etti, daha sonra Haşim Kılıç tarafından Gökcan'a cübbesi giydirildi. Ardından Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, konuşmasına başladı. Kılıç konuşmasında, hukukun üstünlüğü, demokratik değerler ve hukuk güvenliği konularına değindi ve yargıya yönelik vesayet girişimleri ile "paralel yapı" ve "çete" suçlamalarına değindi.

Konuşmasında, hukukun üstünlünlüğü anlayışı ve demokratik değerlerle beslenen bir devletin yolunun her zaman açık olduğunu belirten Kılıç, Avrupa'nın, komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerden demokrasi ve hukuk devleti mücadelesi vererek kurtulduğunu söyledi. "Demokratik değerleri, hukukun üstünlüğünü ve hukuk devleti anlayışının gereklerini tekrar tekrar konuşmak zorundayız" diyen Kılıç, insanların onurlu bir hayat yaşayabilmek için hukuk güvenliğinin egemen olduğu bir devletin varlığına ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Kılıç, konuşmasında özetle şunları söyledi:

İnsanlık onurunun varlığı, temel hak ve özgürlükleri de evrenselleştirmiştir. Tehditler karşısında savunmak Anayasa Mahkemelerinin en temel görevidir.

Esasen anayasa yargısının varlık nedeni insan olma ortak paydasına sahip olan herkesin var olan onurunu korumaktır. Bu kutsal görevin başarıyla yürütülmesi bağımsız olan yargıçlarla mümkündür. Sorun üreten değil sorun çözen yargı anlayışına destek vereceğine, hukuk devletin tam bir tarafsızlık içerisinde korucuyu olacağına inancımı tekrar belirtmek istiyorum.

İkinci Dünya Savaşı felaketini yaşamış Avrupa’nın geçmişte yaşadıklarıyla bugün geldikleri seviye çok önemli mesajlar vermektedir. Demokratik değerleri hukukun üstünlüğünü ve hukuk devleti anlayışının gereklerini tekrar tekrar konuşmak zorundayız. İnsanlar onurlu bir hayat yaşayabilmek için hukukun egemen olduğu bir devletin varlığına ihtiyaç duymuşlardır.

"Kamu gücünü kullananlar da hukukla kuşatılmıştır"

Hukuk devletinin en belirgin diğer bir özelliği ise tasarruflarının ön görülebilir, ulaşılabilir açık ve şeffaf olmasıdır. Hukuk devletinin odağında, iktidar gücünün keyfi davranışlarının sınırlandırılması vardır. Bu nedenle kamu gücünü kullananlarda vatandaşlar gibi hukuksal ilkelerle kuşatılmışlardır. Öncelikle yazılı hukuk kurallarının, adli kolluğun ne durumda olduğunun tespiti gerekir. Sisteme dahil unsurlar birbirini engellemeden sorun yok demektir. Haklı bir neden olmaksızın, kamu yararı gözetilmeden, yazılı hukuk kurallarında çok sık aralıklarla yapılan değişikliklerin hukuk güvenliğinin sağlayamaz.

"Yargının vicdanını işgal edenler..."

Hukuk devletinin temel bireyi olan yargı aynı zamanda devletin vicdanı olarak da tanımlanmaktadır. İşgal devam ettiği sürece bunları yaşamaya devam edeceğiz. Yargının vicdanını işgal edenlerin kimliği düşüncesi kutsalları ne olursa olsun bu sonuç değişmeyecektir. Dün hak ihlallerine uğramış mağdurlarla, bugünkü mağdurların kimliğinin farklı olması bakışımızı değiştirmeyecektir.

"Yargı kalesini ele geçirenler..."

Barışın teminatı olan farklılıkların birlikte yaşamasını ancak başkalarının hak ve özgürlüklerini savunan onurlu insanlar hayata geçirebilir. İdeolojik ve siyasi yapılanmaların hedefinde her zaman ele geçirilmesi gereken bir kale olarak görülmüş, ele geçirenlerde kendi vesayetini dayatmanın peşine düşmüştür.

Kaleyi işgal edenler de yargıyı siyasi düşüncelerle ideolojilerine lojistik destek sağlamak için, rakiplerinden intikam amacı olarak kullanmışlardır. Bu anlayış ve işgalden kurtulmadıkça bağımsız yargının oluşması hayaldir. Vesayet altındaki yargıdan hukuk güvenliğinin sağlanması beklenemez.

"İnsanların güvercin ürkekliği içinde yaşamadığı korkusuz bir ortam"

Herkese bildik gelen bir sözle yeniden tekrarlamak gerekirse hukuk güveliği insanların güvercin ürkekliği içinde yaşamadığı korkusuz bir ortamın varlığı olarak tanımlanabilir. 2011’deki anayasa değişikliyle cesaretli adımlar atıldı. Bu adımlar toplumda büyük de karşılık gördü. Vesayetçi yönetimlerin görevlerinin sona ermesiyle büyük bir boşluk doğdu.

"Kimse günahından kendini soyutlamasın"

Bu kez farklı renkte yeni bir vesayet sisteminin oluşmasına tanık olduk. Kimse bu yeni girişimin günahından kendini soyutlamasın.

"Yargı, milletin iradesine tuzak kurulacak yer değil"

Tarih olanları kaydeder. Gerçekleri itiraf etmek cesaretle çözüm bulmak zorundayız. Daha önceki konuşmalarımın bir bölümünde şunları dile getirmiştim. Yargı milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir ve olmamalıdır. Son dönemde yargı, paralel devlet ve çete diye nitelendirilen çok vahim ağır bir suçlamayla karşı karşıyadır.

"Yargıya güven ağır yara aldı"

Bu suçlama üzerinde yapışık kaldığı sürece yargının ayakta kalması mümkün değildir. Bugün itibariyle en basit alacak davasına ilişkin kararlar bile tartışma açılmış, yargıya güven ağır yara almıştır.

"Ter değiştirmeyle sorun çözülmez"

Herkes bu iddialarla ilgili bilgi belge ve delilleri zaman geçirmeden ortaya koymak zorundadır. Gerek yargıda gerek yürütmede var olduğu iddia edilen bu kişilerin, tayin edilerek sorunu çözmenin anlamsızlığı açıktır. Söz konusu iddiaların yargıda psikolojik travma yarattığı, hakim ve savcılar arasında önemli ayrışma ve bölünmelere sebep olduğu hepimizin saklayamayacağı gerçeklerdir.

"Adaletin sonunu getirecek olaylar"

Bunun adaletin sonunu getireceğini olaylar bizlere göstermektedir.

"Vicdan yolsuzluğu"

İddia edilen kayıt dışı yapılanma, korku, endişe, belirsizliklerin doğmasına, mesleki ilişkinin çok olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Yargının karşı karşıya kaldığı bu iddianın adı vicdan yolsuzluğudur. Hukuk devletine yakışan yöntemler, gerçekliğinin ispat edilmesi halinde, faillerine bir saniye bile beklenmeden.

"Hak ve özgürlükler kamu gücüne sahip olanların lütfu değil"

İhlallerin sonuçları ve toplumsal karşılığı önemsenmelidir. Bireylerin her türlü endişeden arındırılmış güvenli bir alanda hayat sürmeleri anayasal haklarıdır. Anayasa Mahkemesinin hak ve özgürlükler mahkeme olarak tanımlanmasının, hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına bağlı olduğunu biliyoruz. Kamu gücüne sahip olanların, topluma sunduğu hak ve özgürlükleri lütuf olarak değerlendirilmesi düşünülemez.

76 milyonun her ferdi bu evin sahibi ve anayasa ile teminat altına alınmış hakların kullanıcısıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, çağdaş dünyanın kabul ettiği temel hak ve özgürlükler din dil ırktan arındırılarak sadece insan olma ortak paydasında birleştirilmiştir. Bu evrensel değerler bütün insanların gönül birliğini sağlayacak etki ve öneme sahiptir. Farklılıkları kendimize benzetmeye çalışmadığımız sürece bu hedefi yakalamak hayali olmayacaktır.

Bu bağlamda 1990 yılında AİHM’in zorunlu yargı yetkisinin kabul edilmesi ve 2004 yılında Anayasa’nın 90’ncı maddesinde yapılan değişiklikler devrim niteliğinde sayılabilecek evrensel düzenlemelerdir.

2010 yılında bireysel başvuru hakkı açılmıştır. Bu değişiklikleri yeniden hatırlatma gereğinin altını şu nedenle çizmek istiyorum. Yasama organı bu değişikliklerle başta AYM olmak üzere tüm yargı organlarına evrensel standartları uygulayın talimatı vermiştir. Bu nedenledir ki yerel gerçeklere evrensel standartları örtüştürmeliyiz.

"Ölçülü eleştirilere saygılıyız, kararlarımızın arkasındayız"

AYM’nin son günlerde verdiği bireysel başvuru kararlara ölçülü eleştirileri saygıyla karşılarken, verilen kararlarımızın arkasında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Milletvekili seçilen ancak kovuştturma nedeniyle tutukluluk hali devam eden milletvekillerinin, milleti temsil haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmış ve tahliyeleri gerçekleştirilmiş. Onların çözmesi gereken böyle bir sorunun, yasal düzenlemelerle çözülmesini yürekten arzu ederdik.

Belirtilen davalarda şikayetçilerin, kanunun yolunu tüketme yolu aranmaksızın, AYM’nin ihlal kararlarını verdiğini altını çizmek istiyorum. AYM, bir internet sitesine erişimin engellenmesine karşı verdiği kararda, yoğun eleştiriyle karşı karşıya kalmıştır. Uzun yargılama, uzun tutukluluk yada şikayete konu hakkın, yeterli hukuk yoluyla korunup korunmadığı yönünde yapılan değerlendirmeler bunun istisnalarını oluşturmuştur.

Twitter kararıyla ilgili ifadeler

AYM’nin, AİHM’in içtihatları doğrultusunda kanun yolları tüketilmeden verdiği kararlara karşı hiçbir eleştiri yapılmamasına rağmen, bir internet sitesiyle ilgili kararıyla ilgili ölçüsüz şekilde eleştirilmesi dikkat çekicidir. Hukuk devletinde mahkemeler emir ve talimatla çalışmadığı gibi dostluık ve düşmanlıkla da yönlendirilemez.

İnternet sitesine idari kararla getirilen yasağın, daha ilk dakikasında, siteye başka yollardan ulaşılması, etkisiz bırakılması orantısız tepkiyle örtüşmüyor. Tarihe hak ve özgürlük savunucusu olarak geçen Gorbaçov, Sovyetler çözülmeden küreselleşmeyle ilgili Antenlere vize koyamazsınız diyerek iletişim araçlarındaki zorluklara işaret etmiştir.

Alınan kararda idari bir işlemin kanuni bir dayanağının olmadığı tespitidir.

"AYM'yi milli olmamakla suçlamak sığ"

Amacımız sorun üretmek değil sorun çözmek olmalıdır. Bir eylemin işlemin, siyasi bir belge olan anayasaya göre denetlenmesi nedeniyle ortaya çıkan AYM kararının siyasi sonuçlar doğurması doğaldır. Anayasa Mahkemesi’nin siyasi amaçlarla hareket olduğunu söylemek ya da milli olmamakla suçlamak sığ.

"Meydan okuma çağrılarını cevapsız bırakmakta kararlıyız"

AYM, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği öncesinde yargı ve yürütme organı arasında yaşanan gerilimlerin ülkemize verdiği zararların bilincindedir. Bu sebeple yeni gerilimler yaşatılacak meydan okuma çağrılarını cevapsız bırakmakta kararlıyız. 2010’daki anayasa değişikliğine kadar, AYM’nin sınırlayıcı ve daraltıcı anlayışından mağdur olanların, bugün bireylerin hak ve özgürlük alanını genişleten bir anlayışa dönüşmüş olan mahkeme kararlarından rahatsızlık duymalarını garip bir çelişki olarak görüyoruz.

"Gömlek değiştiren bir karakterin sahibi değiliz"

Bizler gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız. Dün hak ihlali uğrayanların nasıl yanında yer alınmışsa, bugün de herkesin karşısına çıkmaya devam edeceğiz. Mahalle baskısıyla, yargı mensuplarının görüş ve kararlarının etki altına alınma çabaları, asla geçerli değildir.

"Bireysel başvuru sayısı arttı"

Son yıllarda yargı alanında yaşananların toplumda yarattığı güvensizlikler, AYM’nin temyiz makamı gibi anlaşılmasına yol açmış, bireysel başvuru kullananların sayısı artmıştır. Yüzde 70’inin adil yargılanma konusundaki şikayetler olduğu gözetildiğinde, bu oran önceki bölümde önemi vurgulanan hukuk güvenliğine yargımızın verdiği olumsuz katkıyı da göstermektedir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi

Haşim Kılıç Köşk seçimiyle ilgili olarak da, "Ben bu tartışmaların dışındayım" dedi.

 

Kaynak :CNN Türk