GÖLMARMARA VE MUKADDER AKİBET
Fahrettin Dağlı yazdı : GÖLMARMARA VE MUKADDER AKİBET
Bugün medyaya yansıyan bir haber: “Manisa'nın Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü kuruma noktasına geldi. Yetkililer birbirini suçluyor, ekolojik yaşam tehlike altında, balıkçılar ve geçimini gölden sağlayan 7 köy ise çaresiz.”
Bu haberi okuyunca 25-26 yıl öncesine gittim. Müfettiş olarak Manisa İl'inin genel teftişini yapıyorum. Gölmarmara İlçesini merak ediyordum. Özellikle de oraya ismini veren Marmara Gölünü...
O gün geldi; bindik arabaya ilçenin yolunu tuttuk, belki ifadesi zor ama ilçeye girişti, beni bir sıkıntı aldı; ruhen daraldım. Bir anlam veremedim. O hal üzere İlçe Hastanesi’ne vardık. Hastane dediğime bakmayın; virane bir bina; bakımsız ve diken kaplamış yaklaşık 70-80 dekar hastana arsası…
Vardığımda aslında çok da denetlenecek bir durumun olmadığını gördüm. Bir pratisyen hekim ve 3-5 yardımcı sağlık personelinin gördüğü bir sağlık hizmetinin neyini denetleyeceksiniz? Sabah başladığımız ve ikindiye doğru tamamladığımız rutin denetim işleminin sonrasında kurum hekiminden ilçe hakkında bilgi aldım.
Şahuban Camii ve Şahuban Medresesi, Halime Hatun Camii, Medresesi, İmareti ve Hamamı gibi tarihi eserlerin bulunduğu ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde orada yetişen alimlerden bahsettiği eski tarihi bir kent.
İlk olarak Şahuban Camii ve Medresesi’ne uğradık. Müftülük ofisi de o külliyede idi. Bizi Müftü Bey karşıladı. Bilgi birikimi fevkalade olan hikmet ehli bir kişilik. Kendisine ilçeye girişte yaşadığım sıkıntıyı anlattım. Hastane binası ve arsasının durumunu paylaştım. Bana, “Müfettiş Bey isterseniz çayınız demleninceye kadar arkadaşlar sizi buraya ismini veren göle götürsünler, oradaki manzarayı görüp geldikten sonra gördüklerinizi tefsir edeyim” dedi.
Öyle de yaptık. Bindik arabaya gittik gölü görmeye. Gördüğüm ilk manzara, su seviyesi düşmüş; etrafı kamış kaplamış, metruk yapılar (balıkçı barınakları); terk edilmiş balıkçı tekneleri vs. Evet, gördüğümüz manzara gerçekten içler acısıydı.
Tekrar dönüp Müftü beyle içtiğimiz çayların eşliğinde külliyenin avlusunda derin bir sohbete daldık. Sordum; nedir bugün gördüklerim, duyduğum ruh sıkıntısı?
Başladı tefsir etmeye; “Evliye Çelebi’nin Seyahatnamesinde ismi zikredilen ve bu külliyelerde yetişen alimlerden bahsedildiği eski tarihi bir yerleşim yeri burası. Buranın halkı için o göl bir geçim kaynağı idi. Bu bölgenin en kaliteli tatlı su balığının çıktığı bir göldü. Ege Bölgesinin illerine buradan balık sevkiyatı yapılıyordu. Buranın yerleşik halkı Cumhuriyet döneminde bu balık ticaretinden bayağı sermaye edindiler. Ancak buranın bir başka önemli özelliği daha vardı. Gölün etrafında Osmanlı döneminde belli amaçlara hizmet etmek adına kurulan vakıfların verimli / mümbit arazileri vardı. Bu vakıfların hepsinin vakfiye senetlerinde amaç dışında kullananlarla ilgili olarak beddualar yazılmıştı.
İnsanlar zenginleştikçe azmaya başladılar. İlk önce İzmir’e, Muğla’ya eğlenmeye gidiyorlardı. Bir süre sonra ise kendi ilçelerinde gece kulüpleri (meyhaneler) işletmeye başladılar. Şu an şehir merkezinde yaklaşık sekiz bin nüfus var. Ve bu kadar nüfusluk ilçede 15 meyhane var. Buranın mukimleri bir süre sonra vakıf arazilerini işgal etmeye başladılar. Gücü yeten herkes bir yer tuttu ve orada özel tasarruflarda bulundular. İşte ondan sonra olan oldu. Gölün suyu yavaş yavaş çekilmeye ve kamış kaplamaya başladı. Balık gittikçe azaldı. Balık azaldıkça sivrisinek arttı. Öyle bir zaman geldi ki, balık üreten göl sivrisinek üretmeye başladı. Balık ticareti yapacak gölde balık kalmayınca balıkçılar her şeyi öylece bırakıp terk ettiler orayı. O güne kadar bir şeyler biriktirenlerin büyük çoğunluğu ilçeyi de terk ederek gidip İzmir’e yerleştiler.
Allah’ın hikmeti, bu vakıf arazilerinin işgali sonrasında buranın üzerindeki maddi ve manevi bereket gün geçtikçe azaldı. İşte bu ilçenin kısa tarihçesi böyle. Belki de sizin duyduğunuz ruhi sıkıntı da bunun bir tecellisidir.”
Evet, Müftü Beyin özet ve mealen ifadesi böyleydi. Benim için gerçekten çok etkileyici ve öğretici olmuştu. Allah’ın Rad 11. Ayetiyle haber verdiği hakikat açıkça tecelli etmişti. Allah o toplumun işledikleri kötü fiiller nedeniyle üzerindeki maddi ve manevi nimetlerini almıştı.
“…Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez…” (Rad:11)
İslam anlayışında nedensellik önemlidir. Sebep-sonuç ilişkisi tıpkı fen ilimlerinde olduğu gibidir. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Burada da olan odur.
Ancak ne yazık ki, bugün aldığım haberde anladığım, başlarına gelen onca felaketten halen ders çıkarmadıklarıdır.