ESKİDEN FIRINLAR ADETA "KÜÇÜK BİR LOKANTA" GİBİYDİ…

05 Aralık 2020 - 15:12

Bugün yine sizlere Ordu'nun eski fırınlarının bilinmeyen özelliklerini tanıtmak istedim. Bu eski fırınlar garip gurabanın, öğrencilerin en ucuz ve en leziz biçimde karınlarını doyurdukları kurumlardı... Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950'li yıllara kadar Ordu şehir merkezindeki bazı fırınlar adeta küçük bir lokanta gibiydi. Bu Fırın Lokanta hususunu gazetelere yazdığı hatıralarında rahmetli Yusuf Ziya Özbucak üstat şöyle ifade etmektedir.

Bugün yine sizlere Ordu'nun eski fırınlarının bilinmeyen özelliklerini tanıtmak istedim. Bu eski fırınlar garip gurabanın, öğrencilerin en ucuz ve en leziz biçimde karınlarını doyurdukları kurumlardı... Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’li yıllara kadar Ordu şehir merkezindeki bazı fırınlar adeta küçük bir lokanta gibiydi. Bu Fırın Lokanta hususunu gazetelere yazdığı hatıralarında rahmetli Yusuf Ziya Özbucak üstat şöyle ifade etmektedir. “… Bizim ortaokula gittiğimiz 1928’lerden, İkinci Dünya Savaşı bitimine kadar, hatta 1950’lere kadar fırınlar küçük bir lokanta gibiydi. İçinde tahtalarla döşenmiş, birazca yüksekçe bir tezgâhta oturup yağlı veya ekmek arası yeniliyordu. Bunlardan biriside Kurtoğlu Rıfat Efendi’nin fırınıydı. Ve Nüfus Başkâtibi olan Amcam Talat her öğle için bize hesap açtırmıştı. Fırınlarda teneke teneke kavurmalar, tulum tulum peynirler, zeytin, taban helvası, tereyağı, yumurta ve yoğurt satılıyordu. Biz küçük amcam Fahrettin’le fırına gelir, genellikle bir tas yoğurtla dörtte bir francala ekmeği yerdik.” “ Fırınlarda güveçler, kâğıtta et ve balık kebapları ve ortadan bölünüp içine domates ve soğan doldurulan palamut balıkları kiremitte pişirilir, yüz paraya satılırdı. Tepsilerde soya unlu, mısır ekmekleri pişirilirdi. Hele kış geceleri eve dönerken Muhsin ve Ali Gürsoy’ların fırınına uğrar, yeni çıkmış ve sıcak ekmeğin içine tereyağı bastırarak yediğimiz yağlı ekmeğin lezzetini unutmak mümkün değildi.” “ Daha ileriki gençlik günlerimiz tam bir âlemdi. Bu defa Halil İnce Usta’nın fırınında (Kervansaray Oteli)  yapılan nefis yağlıları tadardık. Askerden geldiğim 1943’den,kitapçılık yaptığım ve Akobuz gazetesini çıkardığımız zaman Zaloğullarının karşısındaki Hemşinli Hüseyin’in işlettiği şimdiki Akın Fırınında, kavurmalı, sucuklu, pastırmalı, peynirli ve yumurtalı yağlılardan yaptırmaya başladık. Buraya yakın yerde arkadaşımız Spor Yıldızı Kulübünün namlı kalecisi Ali Kansu(Bebek Ali)’nun babasının bir arzuhalci dükkânı vardı. Şaraplarımızı alıp, yağlılarımızı hep orada beraberce yerdik… O gün Arzuhalci Cemal Kansuk amca dükkâna uğramazdı…” “… Bu toplantılarımızın müdavimleri arasında Halkevi Tiyatrosunun güzide sanatçısı Hüseyin Işkın, Burhan Tüter, Ali Kansu ve Fethi Gürsoy(Müdür),Lütfü Çebi (Müdür Yardımcısı),Ziya Özcanlı ve ben vardık. Sevgili Lütfü’nün zayıflığına bakmayın çok yerdi. Hatta ben az yediğim,20 kuruşluk küçük yumurtalı yağlıyı bile bitiremediğim için daima bana ortaklık teklif ettiğini ve rahmetli Ziya Özcanlı’nın (Mahkeme Baş Katibi Kotik Ziya) diritnavut tabir edilen üç kişilik yağlıyı yedikten sonra utancından ikincisini burada yediğini anlatmıştım…” Hey gidi eski Ordu fırınları Hey...