Döngüsüz tarım lezzetsiz ürün

21 Mart 2022 - 23:42

'Üretici köylü gelir modeli olarak düşük ölçekli hayvancılık yapıp tarlasında yayarsa, gübresini ekim yatağına sererse bakın o zaman türül türül kokan domatese, kütür kütür hıyara, baldan tatlı kavuna, enfes sağlıklı etlere, sütlere... Vitamin, protein girer yurttaşın bünyesine. Binlerce kilometre öteden ithal edilen, ne idüğü belirsiz sebzenin meyvenin, ayçiçeğinin, etlerin ithalatı durur.'

Berna Büyükbayrak 

ABD’de Ohio State Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre son yıllarda ABD’de, 600 bin çiftçi iflas edip tarlalarını terk etti.

Yani çiftçilerin iflas süreci tüm dünyada benzer bir durumda ilerliyor.

 

Bunun sebebi, on yıllardır süregelen devlet politikalarında yatıyor.

 

Modern tarım adı altında monokültür (tek ürün) yetiştirme sapkınlığı bunlardan birisi.

Doğada bio çeşitlilik vardır.

 

Her bir bitkinin zararlısı, başka bir bitkinin zararlısının yemeğidir.

Böylece hiçbir zararlı aşırı çoğalıp, istilacı olamaz.

Örneğin, doğada yüzlerce dönüm mısır yetişmez, ama modern (!!) tarımcılar ilacı basar ve zannederler ki, zararlıları alt ediyorlar.

Toprağı zehirleyip topraktaki gönüllü işçileri (bakteriler, mantarlar, tüm mikrobiyolojik canlılar) öldürüp, kimyasal gübre ile bitkiyi beslemeye çalışırlar.

Halbuki o kimyasal gübreyi sentezleyip bitkinin alabileceği forma getirmek de o minik canlıların işidir. Devletler de daha büyük arazide monokültür uygulamasına destek ve hibe verir, bir de bunu yaptıkları için övünürler.

 

O kredilerin bir kısmını geri alamaz, bu zarar da, bir şekilde, tüm vatandaşlara yedirilir, yerseniz.

Toprak gitgide tuzlanır, her sene birkaç kez pullukla sürülüp alt üst edildiği için, son kalan mikrobiyolojik işçiler de ölüp gider.

Halbuki bu işçilerin tek istedikleri zehir kullanılmayan bir topraktır.

 

Zincirleme felaket başlamıştır artık. Toprağı işleyip havalandıracak faydalı böcekler, solucanlar da kalmamıştır.

 

 

Onların boşluğu, biraz daha kimyasal gübre ile doldurulmaya çalışılır, ama bitki kökleriyle alışveriş yapacak bakteriyel canlılık artık yoktur.

 

Onun için bitkiler verilen kimyasal ana ve iz besinleri de alamazlar.

 

 

Peki bu, iz besinler, ne işe yarar?

 

 

Hani unuttuğumuz bir şey vardı, adı lezzet, işte o işe yararlar...

 

 

Bu arada, traktör, pulluk, kimyasal gübre ve zehir satıcıları banka kredisi ile yeni ürünlerini ışıl ışıl fuarlarda pazarlamaya devam etmektedir.

 

İşe bakın ki, zehir satmak serbest ama meydanda bildiri dağıtıp bunu protesto etmek suç olur! 

 

Sürü sahipleri, suni yemlerle, el bebek gül bebek, besledikleri hayvanları otlağa çıkaramazlar çünkü o hayvancıklar, otlakta otlayamayacak kadar narindir.

 

Aman ha, hastalık filan kaparlar, ama İsviçreli bilim insanları(!!) ona da bir çare bulmuştur; hayvanlara düzenli olarak koruyucu ilaç verilir ve içerde tutulur.

 

Çayırda biçilen otlar hayvanların önüne taşınır. Oysa bu hayvanlar, çayırda taze ot yemek üzere tasarlanmışlardır evrimleşirken.

 

 

Hem otlayacak, hem de gübre ve idrarları ile toprağı besleyeceklerdir. Toprak, hayvanların gübresi, idrarı ve toynak hareketlerinden mahrum kalınca kendini toplayamaz.

 

Zaten bu sebepten, otlak da kalmaz, çölleşir. Bugün GAP Bölgesi'nde , Konya Ovası'nda, Trakya'da, kaç bin dönüm otlak, artık otlak olma vasfından çıktı bilen var mı? Hani hepimiz belgesellerde izliyoruz Afrika savanalarını. Milyonlarca memeli türü sürekli yağmur alan otlakları sürü halinde geziyor. Filler, antiloplar, ceylanlar, zebralar, geyikler...

Milyonlarca ot oburu besliyor bu savanlar, bir düşünün bu döngüyü!

 

 

Nasıl bir mantıktır, hayvanları ahıra kapat, tarlada biçtiğin otları önüne götür, hayvancıklar güneş yüzü görmesin, çayırda otlamasın, ondan sonra o hayvanın etinde lezzet, sütünde aroma ara!

 

Makineyle yapılan hasadın otlağa hiçbir faydası olmaz, tersine toprağın enerji kaybıdır.

 

Toprak ot vererek harcadığı enerjiyi gübre ve idrarla geri almalı, doğal döngü devam etmelidir.

 

Asıl doğal ve doğru olan, sürünün otlakta otlayıp, toprakla alışverişidir. Ot yer, gübre ve idrar bırakır, toynaklarıyla kalan otları toprağa gömer. O gübrede tekrar hayat yeşerir.

 

 

İşte bu noktada biraz durmak lazım!

 

 

Bir parselde ne kadar süre otlatılacak, sürü bir daha buraya kaç ay sonra sokulacak, otlak kaç bölüme ayrılacak, geçişler hangi güzergahtan olacak, gibi birçok detay Bütüncül Yönetimin konusu.

 

Tekrar başa dönecek olursak, Ohio State Üniveritesi'ndeki araştırmaya göre 600 bin modern (!!) çiftçi iflas ederken, aynı sürede Bütüncül Yönetim uygulayan çiftçiler karlarını katlamışlar.

 

Burada karların katlanmasından bile daha önemli olan nokta, otlakların da sürü sayesinde yeniden hayat bulması.
Yani sürü ve otlak arasındaki kadim ilişkinin çok akıllıca yönetilmesi ve ikisinin birbirine olan ihtiyacının kesinlikle giderilmesi gerekiyor. Hem sürünün hem otlağın sağlıklı olması için en gerekli şey bu. Belki bu sayede, çölleşmeye yüz tutmuş, otlaklar yeniden hayata döner, sürülere lezzetli ot çeşitleri sunarlar.

 

 

Bu modelde köylerini terk eden köylüler köye dönüp üretimin başına geçerler. Üretici köylü gelir modeli olarak düşük ölçekli hayvancılık yapıp tarlasında yayarsa, gübresini ekim yatağına sererse bakın o zaman türül türül kokan domatese, kütür kütür hıyara, baldan tatlı kavuna, enfes sağlıklı etlere, sütlere... Vitamin, protein girer yurttaşın bünyesine. 

Binlerce kilometre öteden ithal edilen, ne idüğü belirsiz sebzenin meyvenin, ayçiçeğinin, etlerin ithalatı durur.

 

Ucuz, sağlıklı, lezzetli, besleyici gıdanın kapısı bu ekolojik döngüye dayalı tarımdadır. 

 

 

 

 

Tohum & Toprak Dostluğu

 

Ovaantakya.com