DAMARLI BELDESİNİN TARİHİNE BAKIŞ
Ordu ili Gölköy İlçesi DAMARLI BELDESİNİN TARİHİNE BAKIŞ Damarlı Köyü'nün 550 yıllık tarihine ait bilgiler bulmaktayız. 1455 Tarihli Tahrir Defteri'nde Hafsumana (Hafsamana) ve Tamartu (Damarlı) ya ait bilgiler buluyoruz.
Sururi Karameşe
Ordu ili Gölköy İlçesi
DAMARLI BELDESİNİN TARİHİNE BAKIŞ
Damarlı Köyü’nün 550 yıllık tarihine ait bilgiler bulmaktayız. 1455 Tarihli Tahrir Defteri’nde Hafsumana (Hafsamana) ve Tamartu (Damarlı) ya ait bilgiler buluyoruz.
Hafsamana (Bugünkü Aybastı, Gürgentepe, ve Gölköy’ü içine alan bölge) 2.Murat Bey (1421-1451) zamanında Osmanlıların elinde idi. Daha sonra Aybastı bölgesi ayrıldı. Kalan kısım Hafsamana Kalesi Dizdarı yani Kale Kumandanı Çoban Bey’e Tımar olarak verildi.
O zamanlarda Hafsam Ana’nın (Gölköy) 29 Köyü ve bir Mezrası bulunmaktaydı.
Damarlı Köyü’nün adı (Tahrir Defterinde) Bayramlu (Ordu) Kazası’na bağlı Hafsamana Nahiyesi’nin bir bölgesi olan Karye-i Tamartu olarak geçmektedir. Tamartu Tımarının bir çok kişi tarafından paylaşıldığını görmekteyiz. Bunlar arasında Hafsamana Kalesi Mülazımanı Halil oğlu Mehmet ile Hafsamana Kalesi Fakıh ve İmamı İbrahim’in bulunduğunu görmekteyiz.
Tamarluda Vergi Mükellefleri
6 Ekinlü, 2 Nim Ekinlü, 2 Caba, 3 Mücerret olmak üzere 13 vergi mükellefi bulunmaktaydı. Ayrıca oturdukları yurtlarında vergiden muaf 5 kişi ile Eşkünlü Müsellem olarak 5 kişi Tamarluda oturmaktadır. Vergi dışı olan şahısların 3 ünün fakıh olduğunu görmekteyiz. Vergi mükellefleri arasında Hassa Toprakları ile uğraşan 3 Kişi ve Saraçlık Mesleği yapan bir kişi bulunmaktadır.
Buna göre Tamarlu Köyünde oturan ev reislerinin adları şunlardır:
Hamza, İbrahim, Mehmet, Mustafa, Ömer, Yusuf, Halil, İsmail, Bayezit, ve Musa gibi günümüzde çok kullanılan adlar olduğu gibi Beğdeş, Yogun, Turak, Mezit, Nebi, Yahşi, Menteşe gibi adlara da rastlamaktayız.
Tamarlu’da 8 mül buğday, 7 mül arpa yetiştirilmekteydi. (Bir mül 20 kile, bir İstanbul Kilesi 26.600 kg olduğuna göre bir mül 513 kg gelmektedir.) Buda yaklaşık 4 ton buğday, 3,5 ton arpa demektir.
Köyde, geliri 513 kg buğday olan bir su değirmeni vardır. (Bu değirmenin şimdiki adı PEYİK Değirmenidir.) Ayrıca, hassa geliri 100 akça ve 10 akça vergili koyun ile 50 akça vergili meyveler vardır (Akça gümüş paraya verilen addır)
Tamarlu köyünde 1455 yılında 23 hane vardı. 1485 yılında yapılan sayımda hane sayısı 18’e düşmüş, daha sonraki sayımlarda Tamarlu’da hiç hane bulunmadığını görüyoruz. Bu ailelerin neden yok olduğu bilinmemektedir. Bu zamana kadar bu köyde yaşayanların hepsinin Müslüman oldukları söylenmektedir.
Celali isyanları bölgedeki insanların göç etmelerine neden olmuştur. Damarlı’ya Celalilerin geldiğine ait bilgiler bulamıyoruz. Ancak bugünkü Hapan, Aydoğan, Hülür, Ahmetli ve Karahasan’da Celali isyanlarının çok zarar verdiklerine ait bilgiler bulunmaktadır
Başka bir söylentiye göre; Köyde Peyikoğulları adında bir kabile yaşıyormuş. Davun hastalığı çıkmış. Köyde yaşayanların hepsi ölmüş. Yine söylentiye göre Peyik Değirmeninin adi Peyikoğulları kabilesinden gelmektedir.
.
DAMARLI’DA YAKIN TARİHLERDE YAPILAN ESERLER
Damarlı Köyü’nde üç yıllık Eğitmenli okul 1944 yılında açılmıştır. İlk eğitimcisi, Eğitmen Avni SERARSLAN dır. Bu okul Konakyanı Mahallesinde taştan yapılmış bir binadır. 1963 yılına kadar hizmet görmüştür. Bu süre içerisinde hep Avni SERARSLAN görev yapmıştır. Şu anda bu okulun yerinde imamevi bulunmaktadır.1944 yılından önce sadece Karahasan köyünde okul vardı.Bu taş bina 1944 yılına kadar medrese olarak kullanılmıştır.
Çatalarmut Ulubey Yolu, Kaymakam Necmettin Karaduman önderliğinde imece usulü ile 1966 yılında başlandı. Daha sonra Kaymakam Eşref Ayhan önderliğinde yapımına devam edildi. Bundan sonra yol YSE (Yol Su Elektrik)tarafından makinelerle yapılarak 1974 yılında stabilize olarak hizmete açıldı. Daha sonra asfaltlandı.
1960 yılına kadar Damarlı Muhtarı Hatip oğlu Temel Çelenk idi. 1960 ihtilali ile mühür Temel Çelenk’ten alınarak aza(üye) Dursun Serdar’a verildi.
Abuçoğlu Gölkıranı yolu kazma kürekle1962 yılında Kazım Çelenk önderliğinde ve Dursun Serdar muhtarlığında açıldı.
Kazım Çelenk Müteahhitliğinde Bitmez Mahallesinde yapılan iki derslikli ve beş sınıflı okul ile öğretmen lojmanı ve depo 1963 yılında hizmete girdi. İlk müdür vekili Paşapınar Mahallesinden İsmail Hakkı Kasap idi.
Konakyanı Mahallesine, Mehmet Çelenk(muallim) ve Kazım Çelenk (kazım Çavuş) önderliğinde ve Dursun Serdar muhtarlığında 1964 yılındaTaş duvardan cami yapıldı. Ustaları Arif Çelenk, Rıza Şahin,Mustafa Çelenk, Hamdi Özmen ve Şaban Özmen idi.
1965 yılında, Dursun Serdar muhtarlığında ve Kazım Çelenk önderliğinde Gölkıranı-Töngeltepesi-konakyanı-Kabataş yolu kazma kürekle açıldı.
1966 yılında Muhtar Dursun Serdar, Paşa oğlu Osman Çelenk, Arif oğlu Kazım Çelenk, Refik oğlu Kadir Özmen, Mustafa oğlu Ramiz Çelenk, Kaya oğlu Yusuf Çelenk ve Hasan oğlu Selahattin Bağdatlıoğlu gerekli çalışmaları yaparak Gölkıranına Pazaryeri kurulmasını sağladılar.
İlk zamanlar Cuma günü Pazar açılırken daha sonra Bu açılma günü Pazar gününe alındı.
İlk PTT. Santralı Dursun SERDAR muhtarlığında Tahsin Ağa oğlu Hakkı Çelenk’in dükkanında 1977yılında açıldı.Daha sonra Yusuf Çelenk’in dükkanına taşındı.
1973 Yılında Halil oğlu Mustafa KARAMEŞE öderliğinde ve Dursun SERDAR muhtarlığında Peyik Değirmeni Betonarme olarak yenilendi. Ustaları Abdullah oğlu Ahmet ve Kadir ERBAŞ idi.
Samanlıcak’tan Kıranköy Mahallesine kazma ile traktör yolu1975 yılında ve orman muhafaza memuru Ahmet Kara önderliğinde açıldı.
Damarlı Ortaokulu, Gölkıranında 1975-1976 öğretim yılında Nevzat Biçer’e ait binada açıldı. Daha önce Eğitimci Sururi Karameşe Başkanlığında Damarlı Köyü Ortaokulu Yaptırma ve Yaşatma Derneği Kurulmuştu. Bu dernek tarafından önce Nevzat Biçer’in binası altı yıllığına kiralandı ve Orta okul bu binada açıldı. Damarlı Merkez İlkokulu Müdür Yetkilisi Sururi Karameşe Ortaokulun Müdür Vekili oldu.
1976-1977 öğretim yılında ise Dernek Kibar aksu’ya ait binayı beş yıllığına kiraladı. Ortaokula Damarlı, Özlü, Kızılen ve Tikenlice Köylerinden öğrenciler gelmekteydi. Daha sonra Fen Bilgisi öğretmeni Ertuğrul Aydemir Ortaokula müdür olarak geldi. Okulun ilk memuru ise Halit Çelenk’tir. Okula kadrolu hizmetli olarak sınavla Recep Suoksu alındı.
Gölkıranına ilköğretim okulu binası halkın katkılarıyla yapıldı.Muhtar Nevzat biçer idi. Okulun usta ve kalfaları Ahmet Erbaş ve Kadir Erbaş’tı.
Konakyanı- Kuzbahçe- Tepeköy yolu 1977yılında Ulubey Müftüsü Mehmet Çelenk’in katkılarıyla açıldı.
1979 yılında Mehmet oğlu Recai Çelenk yükleniciliğinde ve önderliğinde vatandaşların da katkılarıyla Köye elektrik getirildi. Özlü köyüne 1978 yılında getirilmişti.
Gölkıranı Zeyve yolu muhtar Nevzat Biçer tarafından 1985 yılında açıldı. Bu yol 1990 yılında Muhtar M. Ali Çelenk’in katkılarıyla Tepeköy Mahallesine kadar yapıldı.
Gölkıranı- Kıranköy yolu muhtar vekili Aziz Çelenk(kazım oğlu) Katkılarıyle1981 yılında Köy Hizmetleri tarafından Derekol mevkiine kadar açıldı. Yol yapımına uzunca bir süre ara verildi. Harun oğlu Şevket Çelenk’in İlğenel Meclisi üyeliği sırasında yol yapımı 1986 yılında hızlandı. Uzun süre Köy Hizmetlerinin Makineleri çalışarak bu yolu tamamladı. Muhtar Nevzat Biçer(1984-1989) idi.
Gölkıranı’na cami yapımına Nevzat Biçer’in muhtarlığında başlandı. Cami derneği kurucuları arasında Kadir Özmen, Hamdi Özmen, Mevlüt Çelenk, Yusuf Çelik, Ahmet Çelenk,Hasan Soğuksu, Hüseyin Çelenk bulunmaktaydı. Caminin Yapılmasında Kazım Çelenk, Kaymakam Adil Yazar. Temel Suoksu ve muhtar Nevzat Biçer’in önemli katkıları olmuştur. Caminin alt katı 1985 yılında hizmete açılmış olup fahri imamı Mevlüt Çelenk’dir. İlk kadrolu imamı Avni Souksu’dur.
Gölkıranına Muhtar Nevzat Biçer’in çabalarıyla 1982yılında Kiralık binada sağlık ocağı açıldı. İlk doktoru Cüneyt Eminoğlu idi. Daha sonra Binası yapılarak yeni binasına taşındı.
Olukpınar- Otluk yolu 1989 yılında muhtar M.Ali Çelenk, Ömer Çelenk ve Aydın Çelenk önderliğinde açıldı.
1989 yılında Yeniköy Mahallesi Damarlı Köyünden Konak Köyü adıyla ayrıldı.
Damarlı Köyü, Özlü köyünden Hacivat Mahallesi ile birleşerek 1994 yılında Damarlı Belediyesi’ni oluşturdular. İlk Belediye Başkanlığını Mehmet oğlu Şükrü Çakır kazandı.
DAMARLI KÖYÜNDE MUHTARLIK YAPANLAR
A)Kararla muhtar olanlar:
Şerif Çelenk, Tahsin Çelenk, Hüseyin Çelenk, Ali Şahin
B)Seçimle Muhtar olanlar:
Meksut Tuzcu, Şükrü Çelenk, Halis Çelenk (1953-1957), Temel Çelenk(1957-1960), Dursun Serdar(1960-1977), Hüsrev Çelenk(1977-1982), Nevzat Biçer(1982-1989), M.ali Çelenk(1989-1999), Selahattin Karameşe(1999-2002)
DAMARLI KÖYÜNDE KONUŞULAN EFSANELER
1- Veli Hatıp Hakkında Söylenenler:
1450 -1500 yıllarında Veli Hatıp ve iki kardeşi Damarlı’ya Horasan’dan gelerek yerleşmişlerdir. Kendileri bölgedeki insanları iyiliğe, doğru yola davet için gelmişlerdir.
Görevlerinde zorlanınca Bağdat’tan çelik başlıklı askerler istemişler bu askerler Karatepe’ye gelmişler oradan da Damarlıya gelmişlerdir.
Bunların Çelenk soyadlı kabileler olduğu söylenmektedir.
Üçkardeş üç evliya olarak bilinir. Bunlar, Veli Hatıp, Hasan ve Hüseyin’dir. Veli Hatıp demirci ustasıdır. Damarlıda Tepeköy mahallesindeki tepenin Kıranköy mahallesine bakan kısmında körüğünün kalıntıları vardır. Veli Hatıp’ın soyundan gelen bir kişi bu kalıntıda Hicri ayların ilk çarşambasında şifa niyetiyle mum dökmektedir. (Kalıntı, kapısı olan üstü açık dört duvardır. Duvarın üstünü örttükleri fakat gece yıkıldığı söylenmektedir). Osmanlı Paşası askerleri ile sefere çıkmıştır. Damarlıda konaklarlar. Paşa Veli Hatıp’ı yanına çağırır. Sefere çıktığını sabaha kadar 80 sarı at, 90 doru at ve yüz bin kıratın nalını ve mıhını (çivi) keseceksin kesemezsen öleceksin der. Veli Hatıp düşünceli eve gelir. Eşi Esma Hatun keramet ehlidir. Durumu anlar ve dualarla işe koyulurlar. Körükte çamuru atarlar nal ve mıh olur. Etraf nal ve mıhlarla dolup taşar. Paşa gece asker göndererek durumu öğrenir. Körüğe gelerek af diler ama beddua etmişlerdir “Kün ve Kün”. Yarabbi sonlarını Seyit Yaylasında kes demişlerdir. Askerlerin bir kısmı Damarlı Mezarlığında, bir kısmı, Emirler Sazkıyı Mezarlığında,bir kısmı Özlü opsamı tepesinde, bir kısmı da Seyit Yaylası mezarlığındadır.
Ölmeden önce şöyle der “mezarımın ayak taşı çatlarsa beni ziyaret edin “ Öldükten sonra ayak taşı kırılır ve o gün bugün Veli Hatıp evliya olarak ziyaret edilmektedir. Türbesi Damarlı Mezarlığındadır. Diğer kardeş evliyalardan Hasan evliyanın türbesi Özlü Hacivat Mezarlığında, Hüseyin evliyanın türbesi Damarlı Bitmez Mahallesi Mezarlığındadır.
2-VADE YELİ SÖYLENCESİ
Köyde Müslümanlarla Hıristiyanlar beraber yaşamaktadırlar. Yer yurt Müslümanlardadır. Para pul,servet,zenginlik Hıristiyanların elindedir. Cıvarda Müslüman bir bey vardır; sözü dinlenir, eli açık, merhameti sonsuz bir bey.. Zaten Hıristiyanlar bu bey sayesinde güven içinde yaşamaktadırlar. Servetlerine servet katmaktadırlar. Bey, onları Müslüman halkla eşit tutuyor, gayrı Müslim diye ayırmıyor, kimseye ezdirmiyordu.
Bu beyin çok güzel bir kızı vardır. Taze mi taze… Damarlı kırlarında yetişen çiçekler gibi, iç açıcı,gönül doldurucu bir güzelliğe sahip, gönlü boş kendisi hoş bir bey kızıdır bu kız.
Civarın en zengini olan bir ermeni bu kıza aşık olur. Kızı defalarca ister. Din farkı bir yana, ermeni zengini, suratına bakılamayacak kadar çirkin ve yaşlıdır. Böylesine kız mı verilir?
Bu tek taraflı âşıklık uzun zaman devam etmiş.. Ermeni zenginleştikçe zenginleşmiş. Parasına, servetine ve gelirlerinin çokluğuna dayanarak bey kızını istemekten bir türlü vazgeçmemiş. Fakat her seferinde geri çevrilmiş isteği.
Aradan bir hayli zaman geçmiş, Damarlı dağlarında şiddetli bir kış olmuş. Tepelerdeki yeşillikler ağır ağır karlar altında kaybolmaya başlamış. Beyaz bir kar örtüsü, aylarca, dağları, tepeleri, vadileri, düzlükleri örtmüş; bir avuç yeşillik bulunmaz olmuş. Hayvanlar yiyeceksiz kalmış, günlerce açlıktan meleşmiş, böğürmüş zavallıcıklar. Halk ambar diplerindeki son taneleri de bitirmiş… çocukların açlıktan renkleri değişmiş, analar sütten kesilmiş, babalar kara kara düşünür olmuşlar. Allah açlığı düşmana da tattırmasın.
Bütün Damarlı halkı, kışın şidetiyle meydana gelen açlığın pençesinde inim inim inlemektedir. Türk beyinin kızına talip olan Ermeni zengini ise zevk ve sefa içinde yaşamaktadır. Geniş tarlalarından biçtirdiği otları samanlıklarına doldurmuş, buğdayından çavdarına, patatesinden sebze ve meyvesine kader bütün bağ ve bahçe ürünlerini ambarına doldurmuş, Fakir komşularının ıstıraplarına kulaklarını tıkamıştı.
Damarlı halkı açlığa dayanamaz olmuştur. Dini dinlerinden ayrı olan bu zengin ermeniden parayla veya borç olarak yiyecek istemeye karar vermişler.
Ermeni zengine hallerini anlatmışlar. Ondan bir miktar buğday, mısır ve alaf vermesini istemişler.
Zengin ermeni onları şöyle bir süzmüş, tıklım tıklım dolu samanlıklarına, yiyecek taşan ambarlarına doğru bakışlarını çevirmiş, küçümser bir eda ile:
_Veremem, demiş. Ne parayla ne boçla veremem demiş. Bu sözler karşısında bir tuhaf olmuş Damarlı köylüleri. Bir müddet şaşkın şaşkın birbirlerine bakmışlar. Nihayet içlerinden biri öne çıkarak haykırmış:
_Bak Çorbacı, senelerden beri aramızda yaşarsın. Diline karışmadık. Dinine karışmadık. Başın ağrıdı biz koştuk. Öküzün hastalandı biz baktık. Tarlanı ekmede sana yardımcı olduk. Ne sana ne malına yan gözle bakmadık. Şimdi darda kaldık. Biliyoruz her şeyin dolup taşıyor. Bizlere acımazsan çocuklarımıza, hayvanlarımıza acı. Bu köyde koyun koyuna yaşıyoruz. Borç vermezsen parayla olsun bir miktar yiyecek vererek bizleri sıkıntıdan kurtar. İyiliğinin altında kalmayız demişler.
Ermeni bu sözlere aldırış etmemiş. Bilirmiş ki aralarında yaşadığı bu Müslümanların kendisine zararı dokunmaz. Onun için şımarıp dururmuş.
_Dedikleriniz doğrudur. Beni aranızda barındırıyorsunuz. Zora kalınca malımı da canımı da alabilirsiniz. Ama bunu yapamayacağınızı biliyorum. Dininizin emri öyledir. Başkalarının malını zorla almak yoktur dininizde. Fakat ben hırıstiyanım. Dinim sizin dininizden ayrı. Mal benim, buğday, mısır,alaf benim; ister satarım, ister yakarım…
Devam etmiş gaddar ermeni:
_Çok mu bunaldınız açlıktan? Öyleyse bir şartla yiyecek veririm. Beyiniz kızını benimle evlendirsin. O zaman istediğiniz kadar yiyecek veririm sizlere der.
Köylüler bu sözler karşısında dehşet içinde kalmışlar. Boyunları bükük,dilleri tutuk hiç karşılık vermeden evlerinin yolunu tutmuşlar. Ayakları kırılsaydı da elin ermenisinden yiyecek istemeselerdi. Şimdi beylerinin yüzüne nasıl bakacaklardı. Ama duymuş bu olanı biteni bey..Kızı da öğrenmiş gaddar ermeninin teklifini.
Günler geçmiş, bebekler ve hayvanlar ölmeye başlamış. Ermeni daha da seviniyormuş ve şöyle söyleniyormuş:
_Ya bey, kızını benimle evlendirir, ya da halkının açlıktan ölmesini seyreder.
Bey, artık açlığın dayanılmaz bir hal aldığını görmüştür. İstese bu adamın canını da malını da alır elinden ama ortada kendi kızının adı var. Kızını vermemek için yaptı bu işi derler. Ermeni de olsa, ona sığınarak köyünde yaşayan bir kimsenin malınım elinden alamaz. Dini buna müsaade etmezdi. Bey’in yapacağı tek şey kalmıştır. Kızını yanına çağırmak. Onu yapar. Kızını yanına çağırır. Ona şöyle der:
_Evladım, vaziyeti görüyorsun. Köy açlıktan kırılıyor. Her şey sana bağlı. Vermek istemem ama varman lazım bu ermeniye. Köyde yaşayanlar için…
Böyle söyler Bey ve gözyaşlarını salıverir, aksakalından aşağıya.. Bunlar yaş değil seldir, alevdir, kandır sanki. Bey ağlar, ağlar…
Kızı, damarlı yaylalarının gülü, kır çiçeği biricik evladı, babasının bu hali karşısında, zaten yaralı olan Yüceciği parça parça olarak cevap verir.
_Baba, köylüm için, ufacık yavrucuklar için, hasta nineler için,dayılar, emmiler için canım feda olsun. Ben bir kurbanım baba. Varsın gavurun istediği olsun. Ama bana bu gece izin ver. Evimde kalayım. Yarından sonra gönderirsin beni o zalime…
Haber, ölüm haberi gibi derhal duyulur köyde. Her evde hıçkırık sesleri, cenaze varmış gibi ağlamalar… Köylüler ermeniye haber uçurmuşlar. Kız bu gece babasının evinde kalacak. Yarın sana gelin gelecek diye. Coşmuş ruhsuz adam. Hoplamış, zıplamış sevincinden. İşte dinini değiştirmeden, Müslüman olmadan köyün en güzelini alıyor ya… Keyfinden odalara sığmaz olmuş. Yakmış konağın bütün ışıklarını.
O saatlerde, Bey kızı abdestini tazelemiş, kınalı elleriyle ördüğü seccadesinde namaza durmuş.. Kalbi Allah’a bağlı,dilinde Kur’an, okuyor okuyormuş..
_Yarabbi.. Sen komşularımı, din kardeşlerimi koru. Sen onlara yardım et. Sana sığınıyoruz. Büyüksün. Her şeye sen kadirsin. Yarabbi.
Ne kadar sürmüş bu niyaz, belli değil. Seccadesinin üzeri göz yaşları ile ıslanmış.. Gece bitmek üzereymiş ama, O yine duasında…
_Yarabbi… derdi veren de sensin, dermanı verecek olan da Sensin. Bizleri açlıkla imtihan eyledin, imanımızı tazelettin. Sen daha fazla acı çekmemize razı olma, affet bizi, bağışla bizi…
Bey kızının bu yakarışı sabaha kadar sürmüş. Ortalığın aydınlanmasına yakın, dışarıdan hafif bir ses duyulmaya, bir hışırtı gelmeye başlamış çok uzaklardan.
Merakla ve endişeyle pencereye koşmuş Bey kızı. Bakmış, aylardan beri kıpırdamayan dallar sallanıyor.. Ağaçlar secdeye kapanırcasına hareketleniyor, seher yelinin sesi gittikçe yükseliyor, adeta kâinatı kaplıyordu.
Bu duydukları ve gördükleri karşısında heyecanını yenemeyen Bey kızı tekrar seccadesine çöker. Bu defa taa.. Ruhunun derinliklerinden kopup gelen bir istekle, bir yakarışla şöyle el açar O Yüce varlığa:
_Es vade yeli es…Gavuru kısmetimden kes…(Vade yeli Gücük ayının 18’i veya mart ayının üçüncü günüdür.)
Böyle ne kadar dua eder, bilinmez ama birden bir gürültü,bir haykırış sarar etrafı.
Allaha şükürler olsun sesleri ev ev yükselmeye başlar. Bey kızının bulunduğu oda,bu seslerle dolar taşar. Tekrar pencereye koşar Bey kızı..Ne görsün.. Etraftaki tepeler, dağlar, ormanlar, tarlalar bembeyaz örtüsünden kurtulmuş toprağın rengi ortaya çıkmıştır.
Seher yelinin değdiği her çalı tomurcuklanıp yeşilleniyor. Tarlalardaki otlar yarış edercesine yükseliyordu. Köy sevinç içindedir. Sadece, ruhundaki karanlığın yüzüne vurduğu tek kişi matemdedir. O kişi zenginliğiyle gururlanan ermenidir. Ermeni, yiyecek dolu evinin karanlık bir köşesine çekilmiş, putlaşmış bir halde, arzusuna kavuşamamanın verdiği hınçla kapısını, penceresini doğan güne kapatmış vaziyette kıvranmaktadır.
Köy mutlu, Bey kızı mutlu. Bey mutludur. Vade yeli bu mutluluğu ta uzaklara kadar yaymakta, köyün üzerinden aşırıp tepelere, vadilere doğru akıtıp götürmektedir.
Ogün bu gündür; merhametsizlerin elinden imanlıları kurtarmak için Damarlı köyünde bazı sabahlar seher(vade) yelinin estiği hissedilirmiş.
———————
3-BAŞKA BİR TAKVİM VE HAVA DURURMU SÖYLENCESİ
Rumi mart ayının biri, miladi mart ayının 14’üne denk gelmektedir. İnanca göre rumi 1 Mart, mart ayının hava durumunu,
2 Mart, Abrıl ( nisan) ayının hava durumunu,
3 Mart, Mayıs ayının hava durumunu,
4 Mart, Kiraz (haziran) ayının hava durumunu,
5 Mart, Orak (Temmuz) ayının hava durumunu,
6 Mart, Ağustos ayının hava durumunu,
7 Mart, İlkgüz (Eylül) ayının hava durumunu,
8 Mart, Ortagüz (eylül) ayının hava durumunu,
9 Mart, Songüz (ekim) ayının hava durumunu göstermektedir. Mart dokuzu önemli bir gündür. Ogün hava güzel geçerse kış ılıman geçecek demektir. Yine Abrıl beşi ve Mayıs yedisi hava durumu yönünden önenli günlerden sayılmaktadır. Rumi aylardan yukarıda adı geçmeyen aylar da şunlardır. Karakış(aralık), Zemheri(ocak), Gücük(şubat).
4- KÖYDE ERMENİ VE RUM YERLEŞKELERİ İÇİN SÖYLENENLER:
Otluk Mahallesi yolu ile Kıranköy mahallesi yol ayrımında bulunan ve Oluk Pınarı olarak bilinen pınarın eski adı Kırk Gelin Pınarı’dır. O kadar kalabalık bir mahalledir ki bu pınardan 40 gelinin su aldığı söylenmektedir. Bu insanlar gayri müslümdürler.
Bitmez, Konakyanı, Karabalçık ve Olukpınar mevkilerinde Rum ve Ermenilerin yaşadıkları söylenmektedir.
Karabit Çetesi Ermenilerin kurduğu bir çetedir. Birçok soygun ve öldürme olaylarına karışmıştır. Kozören köyünün Ayvaparası mahallesinde oturan, Muallim Mehmet’ın babası olan, Behzat ÇELENK’i Karabit Çetesi,Konak Köyü’nün Düdüklük Mevkiinde vurarak öldürmüştür.
………………………………………………..
ORDU TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ
Ordu bölgesine M.Ö. 3–4 bin yıllarında çeşitli kavimler gelmiştir. Bu bölgede ayrıca yerleşik halkların bulunduğu da bilinmektedir. Bu bölgeye gelen kavimlerden bazıları yerleşirken bazıları da buralardan geçerek başka yerlere gitmişlerdir. Bu bölgelerde bulunan yapma mağaralar, kaya mezarları ve kaleler bu tarihlere delil olarak gösterilebilir.
Ordu topraklarına yerleşen topluluklar KALİP, TİBAREN ve MOSİNOİK adlarını taşırlar. Bunların yerleşik halktan daha medeni oldukları bilinmektedir. Tibarenlerin Türk oldukları iddia ediliyor. Bunlar Doğu Karadeniz’in dağlık kısımlarında, M.Ö.4. yüzyıllarda kurulan Pontus Devletinin hakimiyetinde yaşamışlardır. Bu tarihlerde Persler de Anadolu’da yaşamışlar ama bu bölgede etkili olamamışlardır.
Mosinoikler M.Ö. 7. y.y. da İskitlerin saldırısı sonucu iç bölgelere çekilmişlerdir. Bunlar ağaç üzerine yaptıkları konutlarda yaşadıkları için Mosinoik adını almışlardır. Ege Bölgesinde yaşayan Miletliler Sinop’tan karaya çıkarak Ünye’de, Kotyora(Ordu)da ve Kerasus (Giresun)da Ticaret Merkezleri kurdular. M.Ö. 562de İran’da kurulan Med Devleti Karadeniz ticaretine hâkim olmaya çalışıyor ama başaramıyordu.
Kimmerler (Kimriler) Orta Asya’dan batıya göç ederek Kafkasya’ya yerleşmişlerdi. Bunlar Türk Kavmi idi. M.Ö. 675 yılında İskitlerin saldırısı ile Karadeniz Bölgesine indiler. Ordu M.Ö. 17. y.y. da Kaşkarların ülkesi ve Hitit (Eti) hakimiyetinde idi Daha sonra Firigler (M.Ö.1200 – 670) ve Kimmerler (M.Ö. 676 – 546) hakim oldu. Kimmerlerden sonra hakimiyet Med’lerin ve Pers’lerin eline geçti.(M.Ö.547 – 334) Gölköy ve Mesudiye gibi iç bölgelerin İran’lı Med ve Pers’lerle yakın ilişkileri vardır. Perslerin hakimiyetine Makedonyalı Büyük İskender son verdi. Bundan sonra bölge 50 yıl aşiret reislerince yönetildi. Daha sonra bölgeyi Pontus Krallığı (M.Ö.280-63)yönetti. Bundan sonra Roma ve Bizans bölgeye hakim oldu. 12. y.y. da Türk Boylarından Hacı Emiroğulları ve Tacettinoğulları Ordu Bölgesine hâkim oldular.
Ordu toprakları 1420 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır.
____________________________________________
KAYNAKLAR: 1- Tarihçi Baha ettin Yediyıldız (Ordu’nun Tarihi)
2- Araştırmacı Yazar Sıtkı Çebi(Gölköy’ün Tarihi)
3- Doğan Avcıoğlu (Türklerin Tarihi)
4- Büyük Loroussa Ansiklopedisi.
5-Köyde yaşayan bilge kişiler.
ÖNEMLİ NOT:Damarlı ile ilgili söylenceler biliyorsanız lütfen ekleyiniz.
DERLEYEN ve HAZIRLAYAN: Sururi KARAMEŞE (Eğitimci)
31 Mayıs 2012 tarihinde, saat 06:50
Muhteşem bi çalışma Başta Sururi Hocamız olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ederim…
İbrahim KARAMEŞE der ki:
02 Haziran 2012 tarihinde, saat 09:36
Bu bilgilerden faydalanmamızı sağlayan Sururi KARAMEŞE ye teşekkür ederim.