CHP'Lİ VE ATATÜRKÇÜ NECİP FAZIL
Şair Necip Fazıl Kısakürek, 1943 yılına kadar Atatürk devrimlerine sahip çıkan bir CHP'liydi. Öyle ki, 1940'ta CHP'den milletvekili olmak istemiş, ancak başvurusu reddedilmişti. Necip Fazıl, 1930'larda Cumhuriyet ve Atatürk karşıtırejim düşmanlarına göz açtırmıyordu. Örneğin, Aralık 1934'te Ankara Türk Ocağı'nda Kubilay'ı anma toplantısında şunları söylemişti:
Necip Fazıl'ın talebeleri!..
SİNAN MEYDAN - KÜFÜR SIÇANINDAN TEZEĞE
CHP'Lİ VE ATATÜRKÇÜ NECİP FAZIL
Şair Necip Fazıl Kısakürek, 1943 yılına kadar Atatürk devrimlerine sahip çıkan bir CHP'liydi. Öyle ki, 1940'ta CHP'den milletvekili olmak istemiş, ancak başvurusu reddedilmişti.
Necip Fazıl, 1930'larda Cumhuriyet ve Atatürk karşıtırejim düşmanlarına göz açtırmıyordu. Örneğin, Aralık 1934'te Ankara Türk Ocağı'nda Kubilay'ı anma toplantısında şunları söylemişti: “Eğer inkılabın yüreğini, hassasiyetini ve sinirini temsil etmezsen bıçağın ters tarafı ile yirmi dakikada kesilen Kubilay'ın kafasında sana tevcih edilen akıbeti seyredebilirsin… Türkiye'nin nüfus kütüğündeki softa ve mürtecilerin yeşil kanını kurutacaksın; bu kadar…”
Necip Fazıl, 1932'de yazdığı “Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil”adlı eserinde “softa kimdir” sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Onu tarife hacet yok. Onu tanırız; yürüyüşünden, duruşundan, bakışından, kaçışından tanırız. O zaten kendini gizlemiyor. Dün başına sarık sarıyordu. Bugün giydiği şapka, hüsnü nazarında gene sarık… Bugünün sarıklısı dünden daha çok, daha yezittir. (…) Zamanın akışını zorlayan (…) her yeni şey karşısında eskinin ısrarı softalıktır. İslamlık çıktığı gün putperestler softaydı. Asırlardır ilim ve cemiyetin terakkisi (ilerlemesi) karşında da İslamlık softadır.”
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl, 1938'de Atatürk'ün ölümü üzerine de şunları yazmıştı: “Benim gözümde birbirine bağlı iki işin sahibi iki Atatürk var. Zaman tasnifinde bunlardan biri düşmanın denize dökülüşüne, öbürü bugüne kadar sürer. (…) Biri ölüm hükmü giymiş bir milleti şahlandırdı. Mucize çapında bir başarıyla madde ve askerlik planında muzaffer kıldırdı. Öbürü, bir an evvelki ölüm tehlikesini doğuran sebepler âlemine karşı harekete geçti, fikir ve cemiyet planında yeni bir bünye inşasına girişti. (…) Milli kahramanın ölümü önünde duyduğumuz matem hissini tek bir emniyet duygusu ile teselliye muktediriz. Teknesinde Atatürk'ü yoğuran Türk milletinin (…) aynı çapta kahramanlara daima gebe kalacağı emniyeti…” (Cumhuriyet, 26 Kasım 1938).
Necip Fazıl, 1940'ların başında da Atatürk'ten saygıyla, övgüyle söz etmeye devam ediyordu. Örneğin, 1943 tarihli Büyük Doğu Dergisi'nin 9. sayısı “Atatürk'ün Altın Anahtarla Açtığı Son Fabrika Kapısı… Şimdi Onun Ruhu, Aynı Anahtarla Türk'ün Zafer Kapısında” başlıklı bir kapakla çıkmıştı.
Necip Fazıl, Büyük Doğu Dergisi'nin 10. sayısında ise“Atatürk Dirilecektir” başlıklı bir yazı yazmıştı. Söz konusu yazıda Atatürk'ü bekleyen bir Necip Fazıl vardı: “Bir gün Atatürk dirilecektir. Evet, laf ve hayal yahut fikir ve remz âleminde değil, doğrudan doğruya madde ve hakikat dünyasında Atatürk hayata dönecektir…” diyordu.
NECİP FAZIL'IN CHP DÜŞMANLIĞI
Necip Fazıl'ın 1943'te yayınlamaya başladığı Büyük DoğuDergisi süratle siyasal İslamcı çizgiye kaydı. Öyle ki, hükümet, Aralık 1943'te “dini istismar ederek rejim karşıtlığı yapmak” gerekçesiyle Büyük Doğu'yu birkaç aylığına kapattı. Ardından Necip Fazıl Devlet Konservatuarı'ndaki görevinden uzaklaştırıldı. Dergi, Şubat 1944'te tekrar yayımlandı, ama Mayıs 1944 ile Eylül 1945 arası tekrar kapatıldı.
1946'da Büyük Doğu tamamen dini bir içeriğe büründü. Dergide peygamberin hayatı, dört halife devri, bazı din büyükleri, şeriatın güzellikleri anlatılıyor, II. Abdülhamitövülüyor; buna karşın Atatürk, İsmet İnönü, Falih Rıfkı Atay, Atatürk heykelleri, cumhuriyet, kadının çalışması, kızlarınokul müsamerelerinde ve ulusal bayramlarda mini şort ve mini etek giymeleri, plajlar, dans, komünizm ve sololabildiğince eleştiriliyordu.
1946'dan itibaren Necip Fazıl amansız bir CHP düşmanıhaline geldi. 1943'e kadar Cumhuriyetin faziletlerinianlatan Necip Fazıl, 1946'dan sonra “Cumhuriyetin kötülüklerini” anlatmaya başladı.
Ne tesadüftür ki, 1946'da Türkiye Amerikan etkisinegirmeye başlamıştı. Amerika, “laik” bir Türkiye yerine “İslamcı” bir Türkiye istiyordu. Çünkü komünizmin panzehiri olarak “dini” görüyordu.
Bu arada 1946'da Demokrat Parti (DP) kuruldu. Yıllarca CHP'ye yaslanan Necip Fazıl, şimdi Türkiye'deki Amerikancı iklimin etkisi altında DP'ye yaslanacaktı.
Necip Fazıl, 1946'dan itibaren, Tanzimat'tan Cumhuriyet'ekadar olan dönemi Batı taklitçisi, din ve ahlak yoksunu bir dönem olarak görüyor, buna karşı Osmanlı'nın klasik çağlarını öne çıkarıp övüyordu. Örneğin, 5 Mart 1948 tarihli Büyük Doğu'nun kapağında “Üç Devir” başlığı altında şöyle yazıyordu: “Kanuni'ye kadar vecd, aşk, hamle ve taarruz devri; Tanzimat'a kadar hamlık, kabalık, donukluk ve ricat (geri çekilme) devri… Tanzimat'tan sonra taklit, şahsiyetsizlik, tersinden yobazlık ve teslim oluş devri…” Fakat II. Abdülhamit'i ayrı tutuyordu. “Ulu Hakan” dediği II. Abdülhamit'i yere göğe sığdıramıyordu.
Buna karşın İsmet İnönü'ye yükleniyordu. 13 Aralık 1946 tarihli Büyük Doğu'nun kapağına kocaman bir kulakçizerek “Başımızda Kulak İstiyoruz. Herkes Başında Kulağını Arasın!” başlığı atıp İnönü'nün işitme sorunuyla dalga geçiyordu.
Necip Fazıl'ın CHP'ye yönelik saldırılarının temelinde “din”vardı. Örneğin, 17 Ekim 1947 tarihli Büyük Doğu'nun kapağından CHP'yi “Resmi ve Sistemli Dinsizlik” yapmakla suçluyordu.
KÖLELİK VE ÖRTÜLÜ ÖDENEK PARALARI
1950'de DP iktidara geldi. Dinsel söyleme çok ağırlık veren Adnan Menderes, iddiaya göre 1951'de DP İzmir İl Kongresi'nde şu sözleri söyledi: “Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılap softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Mekteplerde din derslerini kabul ettik. Radyoda Kur'an okuttuk. Türkiye Müslüman devlettir, Müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir.”
Menderes'in bu sözlerini duyup kulaklarına inanamayan Necip Fazıl, 16 Şubat 1951 tarihli Büyük Doğu'da “Başbakana Hitap” başlığı altına aynen şöyle yazdı: “Böyle bir sözü hem de bugünkü şartlar içinde söyleyebilecek başbakanın kölesi olduğumuzu ilan etmekle şeref duyarız. Eğer bu iki sözü gerçekten söyledinizse; 1. İnkılap softalarının yaygarasına rağmen… 2. Türkiye Müslüman bir devlettir ve Müslüman kalacaktır… Tekrar ediyoruz: Partinize, siyasi muhitinize, kabinenize ve hatıra gelen, gelmeyen her şeyinize rağmen en saf ve halis tarafından azat kabul etmez köleliğimizi kabul buyurunuz!”
Kendi ifadesiyle Başbakan Adnan Menderes'in “kölesi olmayı” kabul eden Necip Fazıl, sırtını DP hükümetinedayamayı deneyecekti. Büyük Doğu Dergisi'ni adeta DP'nin bir yayın organı haline getirmek için Adnan Menderes'ten birçok defa para istedi. Para için Adnan Menderes'e “yalvaran” mektuplar yazdı. Nitekim Yassıada duruşmalarında, 1950-1960 arasında Necip Fazıl'a örtülü ödenekten 147 bin lira ödendiği belgelendi. Necip Fazıl da bunu açıkça itiraf etti: “Evet, ben örtülü ödenekten para aldım. (…) 1954'ten 1960'a kadar taştan taşa vurulan, zindandan zindana süründürülen mukaddesatçı, milliyetçi, Anadolucu, ahlakçı bir idealin himayesi yolunda para aldım…” (Alaattin Karaca, Necip Fazıl ve Adnan Menderes İlişkisi, s.170).
Necip Fazıl'ın “mukaddesatçı, milliyetçi, ahlakçı bir ideal”dediği şey, olabildiğince çirkin ve aşağılayıcı bir üslupla CHP'ye saldırmaktı... Bu tipler tarihin her safhasında daima iktidar yandaşı olarak dönekligi ile meşhurdurlar.bir nesli zehirleyen Necip.