Bu mektubu sana 23.Nisan.2020'den yazıyorum
Bu mektubu sana 23.Nisan.2020'den yazıyorum.
Elbette bilirim sessiz gemiye binip gidenlere mektup ulaşmadığını...Ama bu dünyada kalanlar onlarla hala konuşabiliyor olmayı , o duyguyu yaşamayı isterler. Bu yüzden belki de sana değil, kendime yazıyorum. Sen anlarsın beni, biliyorum.
Acaba tam 100 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açarken sana deselerdi ki bir asır sonra kutlamalar kimsenin aklına hayaline gelmeyecek biçimde yapılacak, çünkü Covid 19 isimli bir virüs, bütün dünyayı esir almış olacak. Herkes evlerinde hapis, birbirine sarılmak yasak, yaklaşmak yasak, bir akla ziyan yıl yaşanacak... İnanır mıydın acaba?
Gerçi düşünüyorum da, o ömrünü geçirdiğin cephelerde o kan kokusunun, barut kokusunun, silah seslerinin, top patlayışlarının, haykırışların, ölüm haberlerinin arasında hayalini kurduğun apaydınlık Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıl ayakta kalacağından emin miydin ki?
Değildin bence. Bu ülkenin başına neler gelebileceğini tahmin ediyordun. O yüzden yazdın Nutuk’u, o yüzden Gençliğe Hitabe’yi... Hepsinde olabilecekleri öngörüp, kendimizi nasıl korumamız gerektiğini söylüyorsun. “Yüz yıllık” öngörün varmış Atam.!!
Duysan çok üzülürdün biliyorum, bugün sosyal araştırmalar yapılıyor ve bu memlekette ortalama bir yetişkinin 3 yıl sonrasını tahayyül dahi edemediği gerçeği ortaya çıkıyor . İnsanlar artık hayal kurmuyorlar, ama hala seni en derinden seviyorlar.
Aslında hem seni bu denli sevip, hem nasıl umutsuzluğa düşüyorlar hiç anlamıyorum biliyor musun?
Seni anlamak, seni sevmek, umutsuzluk kelimesini yok saymak değil midir?
En karanlık gecede bile sabaha inancını taze tutup ışık ışık parlamak değil midir?
Sen şimdi dile gelseydin, ilk iş bilim bu konuda ne yapıyor diye sorardın eminim.
Bilim şimdilik aşı ve ilaç bulmakta yol almaya çalışıyor, bu yepyeni virüsle nasıl baş edeceklerini bulma gayreti içinde. Onlara biraz süre vermemiz lazım.
Ama gel, seni sevindirecek şeylerden bahsedeyim.
Hani kendini emanet ettiğin o Türk hekimleri var ya, onlarla ne kadar gurur duysan azdır Atam. Bu defa cephede Mehmetçik değil de onlar var. Nasıl canla, başla, nasıl hayatlarını tehlikeye atarak çabalıyorlar, anlatamam sana. Üstelik bu öyle akla ziyan bir savaş ki, kendi aileleri bile tehlikede. Bizler bir tek maske nasıl terletiyor diye şikayet ederken, onlar kırk kat koruyucu giysinin altında , kendileri virüs kapmamaya çalışarak hayat kurtarıyorlar.
Ne yazık ki şehitlerimiz de var Atam. Ve işte farklı zamanların ruhu farklı kahramanlar yaratır ya, bugünlerin en büyük kahramanı hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız. Hani vardı ya o eski şarkı, “Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” diye...
İşte onlar “yetiştiler” Atam.
Bu dünyada kimse çocuklara bayram hediye edecek kadar büyük olmamıştı. Sen ilk ve son lidersin bunu yapan. Merak edersin şimdi, geliyorum senin küçük hanımefendi ve beyefendilerine...
Bir buçuk aydır evde kuzucuklar. Okullar mecburen kapandı. Çoğu bir apartman dairesinin bir odasında , bilgisayar dediğimiz bir ekrana bakarak eğitim görüyor. Bilgisayarı olmayanlara birlik olduk , para toplayıp almaya çalışıyoruz. Göremedikleri doğayı, çiçekleri, gökyüzünü, gökkuşaklarını boyayıp pencere camlarına yapıştırıyorlar , o evde bir küçük çocuk var diyoruz görünce... Kim bilir 23.Nisan için ne hayalleri vardı, yapamayacaklar bekledikleri kutlamaları... Bu sene çocukların bu nedenle mahzun.
Biz biraz yalnızlaştık Atam.
Birbirimizi özledik. Aile büyüklerimizin ellerini, yanaklarını öpmeyi, sımsıkı kucaklaşmayı özledik. Kol kola yürümeyi, omuz omuza durmayı özledik.
Bu minicik virüs öğretti hepimize; bir fiziksel varoluş var, bir de maneviyat var ne zamandır ihmal ettiğimiz.
Yani yan yana duramayacağız bu sene. Meydanları, sokakları dolduramayacağız. Anıtkabir’e gelemeyeceğiz seni ziyarete.
Ama zamanın ruhu bize anlattı ki bedenlerimiz sadece bir görüntü. Aslolan yürek.
Ve aynı duygunun, aynı inancın etrafında birleşince; senin yüreğin- benim yüreğim- onun yüreği kalmıyor. TEK yürek oluyorsun, ta içinden inandığın ve sevdiğin şeylerde.
Anlayacağın, bedenlerimizi biz yine özenle giydireceğiz. O gün bayram yerine gelirmiş gibi... Kırmızı, beyaz, bayrağımız gibi... Evlatlarımızı süsleyeceğiz. Ellerimize bayraklarımızı alacağız.
Bedenlerimizi anca balkonlara çıkartabileceğiz biz bu 23 Nisan.
Ama yüreklerimizi sokaklara salacağız.
Nabız nabız atacağız bu güzel yurdun her köşesinde. Tek bir kocaman kalp gibi atacağız.
Ve sana söz veriyorum, ta oradan duyacaksın.
Biz yüz yıldır o bayrağı indirmedik, asla da indirmeyeceğiz Atam.
Bige Güven Kızılay
23.Nisan 2020