ABDÜLHAMİD ve ERMENİ, MÜSLÜMAN KATLİAMLARI
ABDÜLHAMİD ve ERMENİ, MÜSLÜMAN KATLİAMLARI
Harbiye birde, izinli çıktığımız bir gün, sokaklarda insan cesetleriyle yüklü çöp arabaları geçiyor, sarkan kanlı bacaklar, patlamış başlar gözleri ve yürekleri ürküntü içinde bırakıyordu; seyir edenlerde yüzler sapsarı, ağızlar kilitliydi. Amcamın evine gitmiştim, Gülhane postahanesi müdürü olan Hüseyin amcadan hadiseleri dinlemiştim. Birinci defa olarak Ermeni meselesini öğreniyordum.
Asırlar boyunca Osmanlı Devleti içinde , Türklerle sevişerek, çoğu Ermeniceyi unutup Türkçe konuşarak yaşamış olan, Türk kültürüne büyük hizmetleri görülen Ermeniler arasında, son zamanda , müstakil bir Ermenistan için mücadeleye başlıyan çeteci partiler çıkmıştır. Birine Hınçak , öbürüne Taşnak denilen bu çeteler bizden ayrılmak için yine Avrupanın himayesi altında savaştılar.
Bazı silâhlı adamları , Osmanlı Bankasını basıp işgal etmişler bir de bomba patlatmışlar. Sadrazam (Başvekil ) Sait Paşa enerjik davranmış , asker ve jandarma ile isyanı bastırmış, haydutları ele geçirmiştir. Fakat bu Ermeni isyanına çok öfkelenen padişah emretmiş, gümrük hamalları sopalarla, Ermeni mahallelerini basmışlar, isyana karışmamış masum Ermenilerden yüzlerce ve binlerce , yaş ve cins ayırmaksızın , öldürmüşler, mallarını yağma etmişler!
İşte Abdülhamidin azınlık meselelerini anlaması ve çözmesi böyle kandökücülükle idi, "Kızıl Sultan" ismini alması da bu sebeptendi. Rusyadan başka bu hâdiseden sonra, İngiltere de Ermenilerin hamisi kesilmişti.
Abdülhamidi meşgul eden Müslüman azınlıklar da vardı. Yemen Arnavutluk , Cebeli Düruz, Havran, Garp Tarabulus… Abdülhamidin hep Türk ordulariyle tenkile ve baş eğdirmeğe uğraştığı Müslüman azınlıklardır. Yemen Anadolu yavrularının kanlı mezarlığı olmuştu. Anavatandan dörtyüz kişilik taburlar gider, yedi sekiz yıl sonra ancak dörtte biri, bitkin, sakat, hasta, yorgun dönerdi.
Arnavutlar uzun zamandan beri, Osmanlı Devleti içinde, bir muhtariyet için savaşıyordu, bol bol akıtılan Türk kaniyle bu isyanlar bastırılıyordu.
Garp Tarabulusunda , bütün iç yolları tutmakta olan ve şehir münevverleri kendilerinden olan Sünusiler de böyle bir muhtariyet peşinde idiler: Türk istibdadına düşmanlıklarını gizlemiyorlar, milli, emellerini elde edecekleri, zamanı bekliyorlardı.
Hicazda , Irakın güneyinde, Basra da, muhtariyet arzusu besliyen ve silahlı kuvvetlerle Türk ordusunu çok uğraştıran azınlıklar vardı, Ve bütün bu azınlıkların itaat altında bulundurulması ancak büyük mali ve iktisadi fedakarlıklarla mümkün oluyordu: Anadolu Türkünün hem kanı dökülüyor hem yorganı, kap kacağı satılarak toplanan vergiler o uğurda harcanıyordu.
İstibdadın zulmü altında hemen her sene isyan ve tenkil edilen bir Dürzülük yarası da vardı. Ya bitmek tükenmek bilmeyen Rumeli ve hususiyle Makedonya çeteciliği en değerli subaylarımızı ve mehmetciklerimizi eritiyordu.
Azınlıklar meseleleri önünde derin derin düşünüyor, kendi kendime : "Genç Türkler bu problemi nasıl çözecekler?" diyordum.
* İki Nesil, Ahmet Cevat Emre, Hilmi Kitabevi, s.33, 34
Abdülhamid İstanbul'daki Ermenileri kimlere katlettirdi dersiniz?
"Nasıl ki İstanbul'un sütçüleri Slav, balıkçıları Ermeni, fırıncıları taşralı idiyse odun kesicileri Kürt'tü."
"Kızıl Sultan Abdülhamid Kürdistan'dan getirttiği baltalı Kürtlerle, İstanbul sokaklarında Ermenileri kırdırttı. Evlerinde Ermeni saklayanlar dahil."
* Loksandra, Maria Iordanidou, Belge Yayınları, 1995, s.115,116,117